Elanın Uydusu Ece

Just another WordPress.com site

Bir Kadının Ölümü

* Sayın Hıncal Uluç insanı. Senin ondan bundan alacağın bir hınç mı var? Neden bu kadar agresifsin? Neden genç yaşda ölmüş ve geride acılı bir eş ve çocuk bırakmış bir kadını bu kadar diline dolayıp yerden yere vuruyorsun. Sen hiç anne olmuş birini gördün mü? Sen doğum yapmak ne demek, anne olmak ne demek bilir misin? İnsanlar ne depresyonlar geçiriyor, bazı insanlar aldatmak, bazı insanlar aldanmak, bazı insanlar ölmek, bazı insanlar bebeklerini öldürmek istiyor, bunu biliyor musun? Bunların hepsini anne olmuş kadınlar yaşıyor, yaşamayan da var. Ama anne olmak zor iş, hiç birşey olmasa da anne olmak çok kutsal bir iş. Geride 1.5 yaşında bir çocuk bırakarak ölen bir kadını yargılamak, sana mı düşer. Ya da diğer yargılayanlara mı düşer.

Evli bir kadının neler yapabileceği ancak o kadınla eşi arasındadır. Bazı coğrafyalarda evli kadınlar çocuklarını anne babalarının önünde sevemez, bazı coğrafyalarda evli kadın çocuğa tek başına bakar üstüne kocaya da bakar üstüne ev işi de yapar. Bazı coğrafyalarda ise evli kadın arkadaşları ile dışarı çıkıp eğlenir, çalışır didinir, çocuklarına tek başına bakamaz, istekleri farklıdır, çocuğu oldu diye hayatını sadece çocuğu yapmaz, çocuğuna bakarken kocası destek olur, bazı coğrafyalarda kadınlar işe gider kocaları çocuklara bakar, bazılarında ise dönüşümlü omuz omuza aynı derecede sorumlulukla çocuğa bakarlar, bazılarında ise kadınlar kocalarına ”ben bu akşam arkadaşlarımla dışarıdayım beni bekleme, sabah gelirim” der. Bunların hepsini yaşayan kadın vardır. Ve bunların hepsi kadınla kocasının arasındadır. Kimsenin kimseyi yargılamaya hakkı yoktur, kimsenin kimseye birşey söyleme hakkı yoktur. Evli kadının ne yapıp yapamayacağına kocasından başka kimse karışamaz. Bu nedenle Sayın Hıncal Uluç, ölmüş bir kadının arkasından söylediklerine dikkat etseydi çok iyi olurdu. Kadın o gece ne yapmış, ne etmiş kimseyi ilgilendirmez, kadın genç yaşta geride 1.5 yaşında bir çocuk bırakarak ölmüş. Asıl zor olan o çocuğun hayatı bundan sonra, asıl o annesiz büyümenin verdiği nelerle karşılaşacak. Gerisi boş, herkes unutur bu olayı, herkesin hayatından izleri silinir de o çocuğun hayatı artık tamamen farklı olacak.
İki gündür dolup boşalıyorum yazılanlarla, sonunda çenemi tutamadım. İkiz kulelerin yıkılmasından sonra hiç birşey beni şaşırtamaz sanmıştım, neden bilemiyorum bu kadının ölümüne çok şaşırdım. Allah ailesine sabır versin, umarım o tatlı çocuk da çok sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirsin.

Şubat 4, 2011 Posted by | ciddi konu | 8 Yorum

Yaratmaktan Korkmak

Bugün bir yaratıcı proje hakkında bir blog okuyordum, ve gördüm ki bazı insanlar sevmiş bazıları sevmemiş (e çok normal dimi) ve merak ettim de sevmeyen insanlardan gelen yorumları okuyunca farkettim ki bu insanlar beğenmediklerini yazmak yerine daha iyi birşey yaratmak hakkında yazmıyorlar. Hiç fikir yok çünkü sadece beğenmemek var. Ya da beğendim yazmışlar ama neden beğendin, dünyayı nasıl değiştirebilir bu da yok. Bir zamanlar bir grupda başkanlık ederken çok fazla karşıma çıkardı. Birisi bir fikirle ortaya çıkar. Bazıları (genelde aynı hazımsızlar) “bence öyle yapmayalım” der. “Peki nasıl yapalım abla?” Cevap: “Bilmiyorum”. Aman senin dediğini yapmayalım da, ne yaparsak olur hesabı. Çok sinirlenirdim.

Fakat sonra insanlar neden böyle şeyler yapar ve söyler onu da anladım. Birşeyler yaratmak çok zor. Kendinden emin olmak ve kaynak gerektiriyor ki bu ikisi kolay ve doğal olarak tepeden inmeyen iki şey. Aynı zamanda kimliklerimizi bulmak için, filmler ve kıyafetler deneyip, kim olduğumuzu bulmak için de bir zaman var.

Belki de enerjimizi eleştirmeye harcamamalıyız, daha iyiyi yaratmakla sevmediğimiz meydan okumayı kabul etmeliyiz. Ve bunu yaptıktan sonra, farkediceğiz ki daha önce eleştirdiğimiz gibi birşeyi yaratmak ne kadar zor.

Şimdi veya sonra, yaratmak zorundayız. Biriktirdiğimiz sevdiklerimiz ve sevmediklerimizle gidip birşey yapmalı, bunları hikayelere, şarkılara, ailelere ve bahçelere ve şirketlere çevirmeliyiz.

Bu tip şeyler küçük başlar, nasıl bir çocuk bir kartopunu yuvarlar da birinin ilgisini çekip ona yardım etmek isteyinceye kadar büyütür, sonra top büyür de büyür ve sonra başkaları da motive olur ve sopa, kömür, havuç ve atkı getirir.

Fakat kardanadamlar çok da salaktır. Hemen erirler. Öyleyse neden deneyelim ki. Karar sizin. Kardanadamınız erise bile deneyecek misiniz?

Ocak 9, 2011 Posted by | ciddi konu | 2 Yorum

Dünya Çocuk Günü



“Sırf onlardan daha yaşlı ve daha güçlü olduğun için ne olduğunu, nereye ulaştığını, iç dünyadaki konumunun ne olduğunu hiç düşünmeden onu tıpkı kendine benzetiyorsun. Sen bir zavallısın, ve çocuğunun da aynı olmasını mı istiyorsun?

Ancak hiç kimse düşünmez; aksi takdirde insanlar küçük çocuklardan öğrenirlerdi. Çocuklar öte dünyadan o kadar çok, pek çok şey getirir ki çünkü onlar çok yeni gelmişlerdir. Onlar hala rahmin sessizliğini, varoluşun kendi sessizliğini taşırlar.”
OSHO – Çocuk kitabı’ndan

Bende 2 tane var, sende 1 tane. 1’ini zor büyüten var, 7’sini sokakta büyüten var. Her sene doğuran var, 40’ında ilkini doğuran var. Doğurduktan sonra öldüren de var, hasta olmasın diye dışarı çıkarmayan da var. Çocuklar gerçekten geleceğimiz. Gelecek nesillerimiz ve onlara karşı sorumluluğumuz çok büyük. Geleceklerinden biz sorumluyuz. Nasıl bir dünyada yaşayacaklarından biz sorumluyuz.

Bugün “Dünya Çocuk Günü”‘ymüş. Neden Anneler günü, Babalar Günü gibi yaşanmıyor. Kutlanması, hatırlanması gereken bir gün varsa bu o gün işte. Çocuklar toplumda çok rahatsız yaşıyor. Kendi boyutundan büyük lavabolara asılmak zorunda kalıyor, sokaklarda, marketlerde herşey büyükler için. İçine düşecekleri kadar büyük tuvaletlere oturmakta zorlanıyorlar. Başka aletler kullanmak zorunda kalıyorlar. Her restoranda, alşveriş merkezinde çocukların boyuna uygun tuvalet ve lvabo olmalı. Bunlar daha ne ki; çocuklar Şiddet, cinsel taciz, ekonomik istismar, kaçırılma, zorla çalıştırılma, eğitim kalitesinin düşüklüğü ile büyüklerin hayatında çok zor hayatlar geçiriyor.

İşte bazı gerçekler. Ülkemizde son 10 yılda özellikle okul öncesi çağdaki çocuklara uygulanan şiddet %20 artmış. İnanılmaz bir rakam.

Çocuk ihmali ve istismarı vakalarında artış olmuş bunlardan en çok görüleni ise cinsel taciz. Evet kadınlara değil, çocuklara.

Son 5 yılda 1659 çocuk kaçırılmış. Siz de paranoyak oluyor musunuz?

4000 çocuk sokakta yaşıyor. Evleri yok, içecek temiz suları yok. Anne, babaları yok. Sizin de damlalar oluştu mu gözünüzde.


8000 çocuk sokakta çalışıyor. Siz de çocuğunuz ders çalışsın hiç bir iş yapmasın diye odasına meyve taşıyor musunuz? Benim annem yapardı.

Dünya’da 2 milyon çocuk HİV virüsü taşıyor. Neden? Doğuştan..
15 milyon çocuk HIV yüzünden annesiz, babasız yaşıyor..

Savaş’da büyüyen çocuklar……

Biz kardeşi geldi diye psikolojisini düşünmekten kendi psikolojimizi bozmak üzereyiz. Dünyadaki çocukların yaşadığı dramı görüyor musunuz? Ne yapabiliyoruz. Çoğu konuda hiçbirşey. Sadece kendi çocuklarımızı mümkün olan en sorumlu, en iyi şekilde yetiştirip kazandırabiliriz. Çocuk haklarının artması için elimizden gelen baskıyı yapabiliriz. Ama bunlar dışında savaşda büyüyen, yokluk içinde, temiz su bile bulamayan çocuklar için pek birşey yapamıyoruz. Kimsesiz çocuklar için, yardıma ihtiyacı olan çocuklar için ve UNICEF’e yardımda bulunalım sadece. Arada bir. Çocuğumuza bir pantolon fazla alacağımıza veya çocuğumuzun 2 ayda küçülen kıyafetlerini götürerek. Ne biliim herkesin elinden birşeyler gelir. Yeter ki sokaklarda büyüyen sümüklü çocukların görüntülerini daha çok aklınıza getirin.
Not: Kullandığım resimler en masum olanlardı. Irak ve çocuk kelimelerini birarada tarattım. Ben yaptım siz yapmayın. İnsanın kaldırma gücünün ötesinde. Çocuklarımıza iyi bakalım. Sabrımız azalınca bunları hatırlayalım. Hiç bu kadar karamsar bir yazı yazmamıştım. Aslında yazı kendini yazdı. Yapacak birşey yok.

Ekim 4, 2010 Posted by | bebek, ciddi konu | Yorum bırakın